Değişim Rüzgârı ve Sürdürülebilir Başarının Sırları
Değişim
Rüzgârının Devirdiği Bir Dev: Kodak
Gençliğimde, Kodak firması dünyada
bilinen en başarılı firmalar arasında yer alıyordu. Bu firma ürettiği ürünlerle
dünyada, kendi alanında en iyisiydi. Dünya dönmeye, zaman akmaya devam etti ve
değişimin getirdiği yenilikler, Kodak için bu parlak günlerin geride kalmasına
neden oldu. Dijital fotoğrafçılık ve akıllı telefonlar, fotoğrafçılık alanında
neredeyse bir devrim yaşanmasına neden oldu ve Kodak firmasının sahip olduğu
başarı grafiği geriledi. Kodak, değişim rüzgârına karşı duramayan bir dünya
devi olarak tarihteki yerini aldı.
Yakın bir dönemde, cep telefonu alanında
yaşanan bir rekabet, başarı grafiğindeki gerileme konusunda ele alınmayı hak
ediyor. Hatırlanacağı gibi Ericsson ve Motorolla firmaları, ülkemizde
ürünlerini kullanıma sunan ilk cep telefonu üreticileriydi. Daha sonra, Nokia
firması, ürünlerinin taşıdığı yeni özelliklerle bu firmaları geride bıraktı. Bu
rekabet, dünya devi Sony ile Ericsson’un bu alanda işbirliğine gitmesine neden
oldu ve Sony-Ericsson etiketiyle cep telefonları üretilmeye başlandı. Ancak bu
birliktelik bile Nokia ile mücadele etmeye yetmedi. Bir süre, Nokia, pastanın
en büyük parçasını aldı. Bu sefer, Apple diye bir firma çıktı ve geliştirdiği
modellerle, daha önce hiçbir telefonda olmayan özellikleri kullanıcıların
hizmetine sundu. Bu yenilikler tüketicileri büyüledi ve bu firmanın pazardaki
en büyük payı almasını sağladı.
Birkaç sene sonra ne olacak? Aynı
firmalar varlıklarını devam ettirecek mi? Yoksa ismini duymadığımız bir firma,
ortaya çıkardığı yeni modellerle tüketicileri etkileyebilecek mi? Bunu
kestirmek zor. Muhtemelen yerkürenin bir yerlerinde, bütün dikkatiyle laboratuvarın
ışığı altında, bir madde üzerinde çalışan birileri bu merakımızı gidermek için
çalışıyordur. Ya mevcut firmalar aynı eğilimi sürdürecekler ya da yeni bir
firma, geliştirdiği modellerle ürünlerine yönelmemize neden olacaktır.
Bu, medeniyet tarihine şekil veren ve
rekabet olarak adlandırdığımız bir mücadeledir. Bireysel refah seviyemiz,
toplumsal gelişmişliğimiz ve ekonomik kalkınmamız bu mücadeleye bağlıdır.
Bugün, dünyanın en büyük firmalarının gelişmiş ülkelerde olması; ya da
ülkelerin gelişmesiyle birlikte, küresel firmalar yaratılması bunu gösteriyor.
Rekabetin Üç Bileşeni
Bu mücadeleyi belirleyen, bir amaç için
emek verilmesi, verilen emeğin doğru ve akılcı kullanılması ve elde edilen
ürünün toplum için bir ihtiyaç olabilmesidir. Ya da, girişimci bir kişi, Ar-Ge
ve İnovasyon’un bir araya gelerek bir değer yaratması. Nedir bu üç kavram?
Girişimcilik
kavramını, belirli bir risk alarak, bir hedefe yönelme olarak tanımlıyorum.
Özellikle iş dünyasında, girişimciliğin çok iyi bir eğitim alma, başarılı bir
tekniker olma gibi, başarılı olmak için sahip olunması gereken özelliklerden
biri olarak görüyorum. Girişimciliğin en önemli dinamiği, risk alabilmektir. Bu
nedenle, özellikle aile şirketlerinde, firmayı kuran kişinin müthiş bir
girişimci olduğunu düşünüyorum. Bir kişi düşünün ki sahip olduğu kısıtlı
kaynaklar ve sınırlı zamanını belirli bir noktaya odaklanarak, bir amaç için
harcıyor. Bugün küresel alanda öne çıkan birçok firma, bu girişimci ruha ve zekâya
sahip kişilerin ürünüdür.
Ar-Ge,
araştırma ve geliştirme kavramlarının kısaltılmasında oluşmaktadır. Araştırma,
belirli bir konunun irdelenmesi anlamını taşımakta olup, genelde bir ihtiyaç
sonucunda ortaya çıkmaktadır. Geliştirme ise bir varlığın daha değerli hale
getirilmesini ifade eden teknik bir süreçtir. Ar-Ge, herhangi bir ihtiyaç için,
bir konu hakkında çalışılması anlamına gelmektedir. Deyim yerindeyse, Ar-Ge,
bir laboratuvar sürecidir.
İnovasyon,
bilindiği üzere İngilizce’de yenilik anlamına gelmektedir. İnovasyon kelimesi,
ekonomide, yeni bir malın, hizmet anlayışının, yöntemin, yaklaşımın… vb
ekonomik ve sosyal olarak bir değer taşıması ve bu değerin kullanıma sunulmasını
ifade etmektedir. İnovasyon, daha çok bir yaklaşım olarak kullanılmaktadır.
Örneğin inovatif bir yönetici de olabilir, bir mal da.
Değişimi
Yönetme Araçları
Neticede, birçok yenilik sahip olunan
bu üç özelliğin bir sonucudur. Yazımızın girişinde bahsettiğimiz değişim rüzgârının
yönetilmesi, ana hatlarıyla yukarıda açıklamaya çalıştığımız bu üç kavramdaki
sinerjide gizlidir. Bu üç kavramı bünyelerinde bulunduran işletmeler sürekliliklerini
sağlarken, bu yaklaşımı benimsemeyenler ne kadar güçlü olursa olsun bir süre
sonra hayatta kalma sancısı çekmeye başlayacaktır. Bunlara önem vermeyen ve
bunları ödüllendirmeyen toplumlar da başka toplumlarda üretilen ürünleri daha
fazla bedel ödeyerek almak zorunda kalacaktır.
İddia
sahibi bir yöneticinin (bir firma yöneticisi, bir ülke yöneticisi veya kendi
zaman ve yeteneklerini yöneten bir bireyin), laboratuvarda çalışan bir
teknikerin dikkat ve merakı ile kendi alanındaki yenilikleri takip etmesi,
bunları sorumlu olduğu organizasyona taşıması gerekiyor. Gelişmiş bir refah
toplumunda, yöneticilerin, vatandaşların değişen ihtiyaçlarını takip etmesi,
onlara cevap verebilmesi gerekiyor. Örneğin, çağdaş toplumların en büyük sorunlarından
biri atıkların bertaraf edilmesi sorunudur. Özellikle gelişmiş toplumların bu
atıkların yeniden değerlendirmesi için çalışmalar yaptığı, bu atıkların
kullanılarak enerji üretme yoluna girdikleri; bunun için, teşvikler verildiği,
bu alanda yapılan çalışmaların cesaretlendirilerek teşvik edildiği biliniyor. Ya
da örneğin yine gelişmiş toplumların belirli meydanlarında Wi-Fi’nin
kullanıcılara şifresiz sağlanması da yine değişen ihtiyaçlara cevap verebilme
yaklaşımını ifade ediyor. Bizim de toplumsal olarak bu paradigmayı benimsememiz
gerekiyor.
Sürdürülebilir
Başarının Dinamikleri
Ülkemizin, 2023 yılında Dünyanın en
büyük 10 ekonomisi olma hedefi çerçevesinde birçok plan ve program
yayınlanırken, geçen her an, bizi 2023’e bir adım daha yaklaştırıyor. Zamanın
bu dingin hızı karşısında elimizi çabuk tutmalı, sahip olduğumuz kaynakları bu
uğurda kullanmalıyız. Diğer yandan tek hedefimiz 2023 olmamalı, gelecek
kuşakları düşünerek daha uzun vadeli planlar da yapabilmeliyiz. Ekonomik ve
toplumsal yatırımlarımızda, buna da dikkat etmeliyiz.
Dünyanın en büyük 10. Ekonomisi olmak
hedefi olan sadece biz değiliz. Bizimle aynı ekonomik ligde yer alan ülkeler de
sürekli gelişmek, üretmek ve kalkınmak istiyor. Sahip olduğumuz bilgiye kolay
ulaşım, küresel iyi örnekleri ulusal kurumlara taşıma gibi imkânlardan onlar da
faydalanıyor. Şu halde, farklı olmak, bu yarışta bir adım önde olmak için
girişimci bir ruhla, kurumsal, toplumsal ve bireysel alanlarda Ar-Ge’ye önem
vererek innovatif olabilmeliyiz.
Genç
Nüfus Dinamizmini Kullanmak
Ülke olarak, sahip olduğumuz genç
nüfusun potansiyelini, enerjiye çevirmek için daha çok laboratuvar
geliştirmeli, bu laboratuvarların ışıklarının daha çok yanmasına çalışmalıyız.
Kızlarımız başta olmak üzere, birçok gencimiz okuma fırsatı bulamazken, yüksek
eğitim görme şansı kazanan birçok gencimiz de iş dünyasında kendine yer
bulamıyor. Bu, sahip olunan değerin kullanılamadığını gösteriyor. Birçok
üniversitemiz, özel araştırma kuruluşlarımız ve kamu kurumlarımız birbirinden
değerli raporlar yayınlarken, bu konuya da eğilmeli, sahip olduğumuz bu genç
nüfusun daha kalifiyeli olması ve üretimde kendine yer bulması için ülkemize
özgü çözüm önerileri sunabilmelidir. Girişimci olabilecek kişiler tespit
edilerek, kendilerine fırsatlar tanınmalı, diğer gençlerimizin sosyal veya
teknik, yetenekleri olan alanlarda laboratuvar ışıklarıyla buluşturulması
sağlanmalıdır.
Aile
Şirketlerinin Kurumsallaşması
Bugün, hepsinin arkasında ayrı bir
başarı hikâyesi bulunan, değişik ölçekte binlerce firmamız bulunuyor. Bu
firmalarımız, kuruluşlarındaki başarı hikâyesinden ilham alarak, küresel
anlamda rekabet edebilir bir yapıya kavuşabilmelidir. Bu firmalarımızın böyle
bir hedefleri olmalı, bu hedef için planlar yaparak bunları uygulayabilmelidir.
Bu iddiayı taşımaları için, faaliyet
alanlarıyla ilgili Ar-Ge ve inovasyoan çalışmalarına önem vermeleri, küresel
teknolojileri takip ederek üretim süreçlerini buna göre yeniden gözden
geçirmeleri ve şeffaflık, hesap verebilirlik gibi, artık firmaların gelişimlerinde
olumlu katkısı olduğu ispatlanan kurumsal yönetim anlayışını bünyelerine
taşımaları gerekiyor.
Stratejik
Konumun Avantajı
Coğrafi olarak, birbirinden farklı üç
pazarın kesişme noktasında yer almak gibi stratejik bir konumumuz bulunuyor.
Sahip olduğumuz bu avantajı kullanabilmeli; bir ekonomik ve sosyal çekim
merkezi olabilmeliyiz. Bu hedefimiz, ekonomik ve sosyal olarak gelişmişlik
sıralamalarında üst basamaklara tırmanmamıza vesile olacaktır.
Çevreye
Duyarlı Büyüme Yaklaşımı
Bizim için en azın zaman ve cebimizdeki
para kadar kıymetli ve bunlardan da değerli olan çevresel varlığımıza duyarlı
olmalıyız. Bunu sadece tüketim alışkanlıklarımızla değil, yetki sahibi
olduğumuz kurumlarımızdaki süreçlerin daha çevre dostu olması açılarından da
uygulayabilmeliyiz.
Sonuç
Yaşadığımız çağ, diğer çağlara göre
birçok alanda, bize alternatifler konusunda daha cömert davranıyor. Bu
alternatif fazlalığı, rekabeti de benzer şekilde arttırıyor. İnsanoğlunun, doğasında bulunan, inovatif
olma güdüsü, fark yaratmak; daha iyisini, daha kısa zamanda en az kaynaklarla
üretmek için laboratuvara giriyor. Bireyler,
kurumlar ve toplumlar, bu laboratuvarlardan
çıkan sonuçlara odaklanırken; ortaya çıkacak ürünü gösterilecek çaba kadar, sahip
olunan şartlar da etkiliyor. Bu şartları sağlamanın ilk adımı, firmalarımızda,
ailelerimizde, üyesi olduğumuz sivil toplum kurumlarında kısaca hayatın her
alanında, girişimci kişileri destekleyip, inovatif bir atmosfer yaratmamızdır.
Bu uğurda atılacak ikinci adım da bu yaklaşımın somutlaşması için gerekli
ortamın yaratılması, imkânların sunulmasıdır.
Geleceği
tahmin etmenin en iyi yolu onu inşa etmek; bu inşa için en önemli iki bileşen
de girişimci bir kişi ve bu girişimci kişinin hayallerini inşa edebileceği bir
ortam yaratmaktır.
Ali Kamil UZUN, CPA, CFE, MA, CRMA, CAC
Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu
Başkanı
Yorumlar