KÖKLERİNDEN GÜÇ ALMAK…
Bazen koşmak bazen de yürümek için
kendimi yeşil doğanın kucağına bıraktığımda, asırlık dev ağaçların diplerinde,
gövdelerinde yeşeren filizler dikkatimi her zaman çekiyor. Bir yandan asırlık
ağaçlar; güçlü gövdeler, yerin altında iyice yer etmiş, belki yüzlerce metreye
kadar toprak ananın bağrına kadar inen kökler; masmavi gökyüzü ile buluşan
yemyeşil, yapraklar, uzun dallar. Diğer yandan küçücük, gün yüzünü göreli
birkaç ay bile olmamış, körpe, önünde kocaman bir ömür potansiyeli olan taze
filizler.
Kocaman, güçlü ve heybetli gövdeli
ağaçlar benim için zaman denilen olgunun uygun şartlarda küçük bir filizden ya
da minik bir tohumdan nasıl dönüştüğünü yani “olgunlaşma” denilen kavramın
nasıl işlediğini göstermesi açısından önemli bir metafor.
Koşarken ya da yürürken gördüğüm ağaç
gövdesi ve filizi, iş dünyası, sivil toplum yaşamı ve gündelik yaşam konusunda bana
birçok konuyu çağrıştırıyor.
Doğal yaşamın bütün olarak, yaşamın
temel ilkelerini içerdiğini, dinamizmini ve bu dinamizmi etkileyen faktörler
farklı olsa da doğada geçerli temel kuralların, doğanın bir parçası olan
bizlerin yaşamında da geçerli olduğunu düşündürüyor.
Ağaçların ömrü ne kadar? Cevabı ağacın
türüne göre değişen bu sorunun püf noktası, ağaçların insan ömrü ile
kıyaslandığında genel olarak daha uzun yıllar yaşayabildikleri. Büyük ormanları
düşünün örneğin amazonları ya da İstanbul’da yaşıyorsanız muhtemelen bir hafta sonu
çok rahat bir şekilde gidip görebileceğiniz Gülhane Parkı’ndaki devasa çınar ağaçlarını,
Belgrad Ormanı’ndaki ağaçları… Anadolu’da, ana yollardan yan yollara
sapmışsanız karşınıza mutlaka bazen bir çeşme dibinde yalnız bazen yolun iki
tarafını kapatacak kadar sık ve gür çok sayıda kocaman ağacı görmüşsünüzdür. Onları
düşünün… Küçücük bir filiz olan hallerini, o halden bugünkü duruma nasıl
geldiklerini…
Bu ağaçları her gördüğümde içimde bir
hayranlık, bir saygı uyanıyor. Bir canlının, belki de asırlarla ifade edilen
yıllara meydan okuyarak yetişmesi, olgunlaşması, birçok açıdan üzerinde
düşünülmesi gereken bir konu.
Ağaçlar için büyüme, olgunlaşma gibi
kavramlarla ifade edilen bu süreci, insanlar için de benzer kavramlarla belki “pişme”
kavramıyla tanımlayabiliriz. Ancak insanların bu süreci, doğadaki zaman ve
uygun şartlardan farklı olarak sistematik bir bilgi birikimine, bu bilgi
birikimini işleyecek sağlıklı bir zekaya ve tecrübeye de bağlı. İnsanda pişme,
kamil insan olma, bu etkenlerle ilişkili.
Biraz düşünüldüğünde, insanın da kendi
türünün küçük filizlerine dayanak olduğu, onlara gövdelerinden hayat verdiği
anlaşılıyor. Bugün, baba veya anne-evlat, öğrenci-öğretmen, üstat veya usta-çırak,
birçok ilişkinin doğasında olan anlayış, ağaç ve gövdesinden boy veren filiz ilişkisiyle
benzer bir dinamizme sahip.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz
ilişkilerde temel anlayış, kollama, güç verme, ayakta tutma, bir bakıma yaşam
verme, türünü, neslini, bilgi ve tecrübe birikimini geleceğe taşıma,
sürdürülebilirliğin güvencesini sağlamak.
Bir filiz, ağaç gövdesinden yaşamsal
gerekli besin kaynaklarını alıyor. Diğer yandan fırtına gibi zor zamanlarda
koca gövdeye sığınıyor. Böylece gelişmesi için bir yaşam alanı bulabiliyor. Yıllanmış
bir gövdenin üzerinde can bulan dallar, geleceğe uzanıyor. Gövde köklerden, dallar gövdeden güç alıyor,
hayat buluyor.
İnsanoğlunun gündelik yaşantısına
baktığımızda birçok ilişkide bu destekleme, yaşam vermenin örneklerini
görüyoruz. Bir öğretmen, sahip olduğu bilgileri, iyi bir insan olma, donanımlı
bir birey olarak geleceğe hazırlanması için öğrencilerine öğretiyor.
Bir üstat, bir usta, kendi üstadından,
ustasından öğrendiklerini, bildiklerini, tecrübelerini, yanında çalışan çırağına
aktarıyor. Bilgi ve tecrübenin kuşaklar arası aktarımı olan bu geleneksel
süreç, geleceğe el verme, yaşam verme, devam sağlama, değer yaratma, iz bırakmanın
ifadesi oluyor.
Kurumsal hayatta da benzer bir durum,
aile şirketlerinde, kurucu lider ile gelecek kuşaklar arasında yaşanıyor. Aile
şirketinin kuruluşuna liderlik yapan kurucu aile büyüğü, aile şirketinin
kurumsal varlığını ifade eden kök ve gövdenin oluşmasını, dallanıp, budaklanıp
geleceğe uzanmasını sağlıyor.
Ülkelerin, şirketlerin, sivil toplum
kuruluşlarının kurumsal gerçeğini anlamanın basit ve yalın hali bir ağacın kök,
gövde ve dalları ile olan ilişkisinde ifade buluyor.
Kurucu değerler, kurumsal yapı ve
gelecek nesil; kök, gövde ve dallar, kurumsal hayat ile doğal hayat arasında bu
şekil bir ilişki kurduğumuzda kurumsal geleceği tasarlamanın,
sürdürülebilirliği sağlamanın altın anahtarını da bulmuş oluyoruz.
Altın anahtarı bulmak kadar, onu doğru
kullanmak da önemli. Altın anahtarı doğru kullanmanın ilk adımı öncelikle kurucu
lideri anlamaktan geçiyor. Kurucu değerlerin kök verdiği ve gövde olan kurumsal
yapının sürdürülebilirliğini sağlamak için kurucu liderin kök ve gövde olmuş
birikimlerini, yeni nesle vermesi, onların gövde üzerinde filizlenmelerine, dal
olup geleceğe uzanmalarına destek olması bekleniyor.
Filizlendiği gövdenin dalları olup onu
geleceğe taşıyacak, yaşatacak olan genç neslinse kök ve gövdenin kendisine
sağladığı güç kaynağının farkında olarak, enerjisini sinerjik bir güce
dönüştürme becerisini göstermesi gerekiyor.
Uzun lafın kısası;
Yıllanmış bir gövdenin üzerinde can bulan dallar,
geleceğe uzanıyor. Gövde köklerinden, dallar gövdeden güç alıyor.
Geleceğe umut olan, nesilden nesile yaşama ilham veren
doğadan alınacak çok ders var. Kurumsal hayat da böyle gelişiyor. Kurucu lider
bir fidanı ağaç yapıyor, geleceğe yetiştirdiği genç dallarla kucak açıyor, o
dallar köklerinden güç alarak ağacı nesilden nesile yaşatıyor.
Kurumsal hayatımız, girişimci zekası, bilgi ve
tecrübeleri ile kök ve gövde olan kurucu liderlerin, filizlenip, dal olup, kök
ve gövdeyi geleceğe taşıyan yeni nesil liderlerin sinerjisi ile dünya markaları
yaratabilecek, küresel rekabet içinde sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilecek
potansiyele sahip.
Farkında olacağımız ve dikkat edeceğimiz husus, kurumsal
hayatın aktörleri arasındaki ilişkinin de bir ağacın kökü, gövdesi ve dalları
gibi bütünsel bir etkileşim içinde olduğudur.
Sözün özü; Köklerinden güç almak, gelecek için
değerlerimizi bilmektir.
İşte mesele bu!..
Ali
Kamil UZUN, CPA, CFE, MA, CRMA, CAC
Türkiye
İç Denetim Enstitüsü Kurucu Başkanı
Yorumlar