Karbon ayak izimiz iklimi, bireysel ayak izimiz yaşamı değiştirir…
Kullandığımız kelimeler sadece
duygu ve düşüncelerimizin iletimi konusunda değil, kelimelerin ifade ettiği
kavramların zihinlerimizde somutlaşması noktasında da önemli bir işleve
sahiptir. Bu nedenle her kelimenin zihin dünyamızda ayrı bir zenginlik unsuru
oluşturduğunu ifade edebiliriz. Örneğin Mars gezegenini ele alalım. Mars
dendiğinde, zihnimizde bir gezegen imgesi, bu gezegen hakkında bildiğimiz
bilgilerle birlikte oluşuyor. Ya da e posta… E posta dediğimizde çoğumuz hiç
tereddütsüz benzer bir şey düşünüyoruz. Ama örneğin Mars’ı hiç bilmeyen bir
kabileyi veya 20 sene öncesinin iş dünyasını düşünün. Bu kabilenin bir üyesi
için Mars veya 20 sene öncesinin iş dünyası için e posta muhtemelen hiçbir
anlam ifade etmeyen, zihinlerde ve anlam dünyalarında karşılığı olmayan
kavramlar olacaktır.
Kelimelerin sahip olduğu bu güç
bana kültürümüzün yansımaları olan ve çoğu artık gündelik yaşantımızda
kullanmadığımız kelimeleri çağrıştırır. Çoğu
çocukluğumun aile çevresinden kulağıma tanıdık gelen bu kelimelerden biri
“tevâfuk”tur.
Tevâfuk kelimesi, İslami bir
kelime olup birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde
olma anlamına gelir. Bu kavrama göre anlamlı ve hikmetli (bilgece)
amaçlarla, latîf bir
şekilde birbirine yakışan ve birbiriyle ilişkili olan, uygunluk arz ederek bir
düzenin varlığını gösteren, kısaca birbirine tevâfuk eden her şey, evrende tesâdüfe yer olmadığını
işaret ve ispat eder. İslam inancına göre, tümel (bütünsel) ya da tikel (kısmî) her şeyde bir amaç ve irade bulunur.
İlahi kudret dilemedikçe hiçbir şey meydana gelmez. Yani tesadüfler yoktur,
tevâfuk vardır. Dolayısıyla meydana gelen olaylar, evrende bir denge olduğunu,
tesadüf olmadığını ifade eder (Wikipedia).
Bireyin Gücü
Tevâfuk kelimesi benim açımdan ayrıca bireyin gücünü gösteren bir durumu
da ifade ediyor. Meydana gelen iyi veya kötü olayların birer tesadüf değil,
belirli bir bütünün ve olayların nedeni olması, davranışlarımızdan sonrasını ve
geleceği etkileme gücümüzü de gösteriyor. Dolayısıyla bireyler olarak belki
kısa sürede sonucunu görmek için yaptığımız eylemler, kısa sürede olmasa da
yaşadığımız toplum hatta medeniyet için olumlu sonuçlar doğurabiliyor. Bu olumlu sonuçları zaman değişkeninden
bağımsız ele aldığımızda, şu üç önemli nokta üzerinde durabiliriz.
Uzmanlar, toplumsal yaşantımızın karmaşası içinde yaşadığımız stres,
yalnızlaşma, çeşitli fiziksel hastalıklar ve benzeri olumsuz durumlarla baş etmenin en etkin yolu olarak içten
gelen bir gücü, pozitif bir enerjiyi önermektedir. Mutluluğun dışsal
etkenlerden ziyade içten gelen bir enerjiye bağlı olması gerektiği olarak somutlaştırabileceğimiz
bu anlayış, bireyin öz gücünü göstermektedir.
Bireyin gücü sadece kendi için değil, çevresindeki diğer
insanların yaşamlarını da etkileme yetisine sahiptir. Bazı uzmanlar, kişilere,
belirli bir sürede hiç tanımadıkları, sokakta rastladıkları insanları küçük
iyiliklerle mutlu etmelerini tavsiye ediyor. Bununla hem bu davranışın
sahibinin hem de karşıdaki kişilerin mutlu olacağını düşünmektedirler. Yolda
tanımadığı birine çiçek vermek, sabah bindiği toplu taşıma aracında şoföre
güler yüzle günaydın demek bu olumlu davranışlara örnek gösterilebilir. Bu başkasını
mutlu etme durumu, bir döngü haline gelerek büyük bir çarpan etkisine
dönüşebilir. Sabah iş yerinize gittiğinizde karşılaştığınız bir meslektaşınızın
içten bir gülümsemesini ya da size, güzel kokusu bütün ofisi kaplayan bir kahve
ısmarlayan bir ofis arkadaşınızı düşünün. Bu davranış birçok sıkıntınızı
çözemezse bile sizi kısa bir zaman için bile olsa mutlu eder, değil mi?
Belli bir yeteneği ile yaşadığı toplumun gidişatına yön
veren liderleri ve bilim insanlarını düşünün. Örneğin Cumhuriyetimiz’in
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü. Birçok güçlüğü göze alarak kıvılcımını
yaktığı ulusal kurtuluş savaşımız sayesinde bugün bağımsız bir cumhuriyet’te
yaşıyoruz. Ya da ömrünü bir hastalığın çaresini bulmaya adayan bilim insanlarını…
Bu kişiler, sahip oldukları kişisel güçlerine inanarak milyonlarca kişinin
yaşamlarını değiştirip medeniyet tarihinde bireysel gücün önemini somutlaştırmışlardır.
Olumlu yönleriyle kısaca sınıflandırmaya çalıştığım
bireysel güç, olumsuz yönleriyle de yaşamımızı etkileyebilir. Örneğin karamsar,
negatif bir kişilik yapısıyla yaşamı kendine zehir eden bir kişi;
çevresindekilere sahip olduğu yetkilerle mutsuz eden bir yönetici veya dünya
savaşlarına neden olan, milyonlarca kişinin yaşamını zehir eden kişileri
düşünebiliriz.
Bu durum, insanoğlunun bireysel tercihlerinin sadece
kendi yaşamını değil, toplumsal yapıyı da etkileyebileceğini göstermektedir. Bu
konuda verilebilecek en güncel örneklerden biri bireysel karbon salınımı
olabilir. Bugün artık türümüzü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getiren
iklim değişiminin altında yatan en büyük sebep, davranışlarımız sonucu atmosfere
saldığımız karbondioksit gazı olarak kabul ediliyor.
Bireysel Ayak İzimiz
Salınan karbon gibi, birey olarak, kendi kişisel davranışlarımızı
“bireysel ayak izi” ile tanımlayarak hepimiz için birer ayak izinden
bahsedebiliriz. Karbon ayak izimiz sadece iklim değişimi açısından önemli
olabilir. Oysa bireysel ayak izimiz yaşamın tüm alanları için önem taşıyor.
Profesyonel kariyerimizde, aile hayatımızda,
arkadaşlıklarımızda bıraktığımız ayak izimiz de son derece önem taşıyor, karakterimizle
birlikte kişiliğimizi oluşturuyor. Bu ayak izimiz tevâfuk ediyor ve ilk önce bizim
için bir rehber oluyor. Yıllar önce bir karikatürümde çizdiğim gibi, sevgi biçmenin
yolu, sevgi ekmekten geçerek atalarımızın özetlediği gibi ekilen ne ise,
biçilen de o oluyor. Dolayısıyla kendi ayak izimiz aslında ilk önce bizim için
bir rehber oluyor.
Evet, yaşam herkes için tevâfuk ediyor. Bugün ektiğimizi,
zaman geçtikten sonra ilk biçen yine biz oluyoruz. Karmaşık ilişkilerın ve
davranışların çözümlemesine gerek duymayan bu sade öğretinin, bugün
boğuştuğumuz birçok sorunun da çözümü olduğuna inanıyorum.
Yaşam her bireye hem iyi hem de kötü davranma fırsatı
sunar. Kimileri şahsi hırsları peşinde koşarken çevresini göz ardı eder.
Bireysel tatminini her şeyin üstünde tutar. Kimileri de yaşadığı topluma ve
zamana değer katmak, faydalı olmak için üretir, ürettiğini paylaşır, paylaşmak
için platformlar oluşturur.
Bu sene 20. kuruluş yılını kutladığımız Türkiye İç
Denetim Enstitüsü’nün (TİDE), bugün meslek ailemizin sinerjisi ile ülkemiz
ekonomisine kattığı değer, meslek ailemizin gelişimine yaptığı katkı ile bu
platformlara vereceğimiz güzel bir örnek olabilir. Bugün yirmi sene önce yaratılan
kuruluş ruhunun özü TİDE’de tevâfuk ederek bir değer haline gelmiş oldu.
Sonuç
Yeni bir yılın arefesindeyiz. Bu satırları okuduğunuzda
farklı anılarla 2015 yılını geride bırakmış, 2016 yılına birçok umut ve
planlarla girmiş olacağız. Mutluluk, sağlık, başarı, birliktelik, üretim,
verimlilik, sevgi ve barış yaşam sevincimizi arttıran güzel dileklerimiz
olacak.
2016 yılından ne beklersek bekleyelim, “yeni” yılda “tevâfuk”
kelimesini biraz daha derin hissedeceğimiz “yeni” bir bakış açısı geliştirelim.
Davranışlarımızın tevâfuk edeceğinin bilinciyle, üreterek paylaşacağımız verimli
bir yıl geçirmeye çalışalım. Unutmayalım ki attığımız adımların izleri,
geleceğimizi şekillendiren en önemli etken olacaktır.
Sözlerimi Konfüçyüs’ün şu özlü cümlesi ile bitirirken,
daha güzel ve yaşanılabilir bir gelecek yolunda herkesin yeni yılını
kutluyorum.
“Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.”
Ali Kamil UZUN, CPA, CFE, MA, CRMA, CAC
Türkiye İç Denetim
Enstitüsü Kurucu Başkanı
Yorumlar
Hocam sizden ders ve dûstûr almak varmış bu hayatta buda benim için güzel bir tevâfuk olmuştur.
Saygılarımla Yetkin Belci