İletişim Çağının Kırılgan Sermayesi: İtibar
Bir
firma, sahip olduğu maddi kaynaklar yanında maddi olmayan kaynaklarla da
ölçülmektedir. Bu ikisi birlikte, bir firmanın değerini belirlemektedir. Maddi
kaynaklar sermaye, sahip olunan araç ve gereçler gibi parasal olarak ifade
edilebilen değerlerden; maddi olmayan kaynaklar ise beşeri sermaye, kurum
kültürü gibi varlıklardan oluşmaktadır. İtibar, maddi olmayan varlıklar
arasında gösterilse de aslında maddi ve manevi kaynakların bütününün genel bir göstergesidir.
İletişim
çağında yaşadığımızı, sosyal medyanın önemini her fırsatta, haklı olarak
vurguluyoruz. İletişim, daha önce olmadığı kadar kolaylaşırken, iletişim hızı
da insanoğlunun daha önce şahitlik etmediği bir katsayıda hızlandı.
İletişimdeki bu hıza, sosyal medya kanalları gibi, birçok kişiye açık paylaşım
platformları da eklenince, haberdar olma, öğrenme son derece kolaylaştı. Osmanlı
döneminde, seyyahlar kıraathanelerde gezdikleri, gördükleri yerleri aylar belki
de yıllar sonra anlatırdı. Çeyrek asır öncesine kadar Anadolu’nun küçük bir
kasabasında bir önceki günün haberlerini gazeteden okumanız, sonraki gün
gazetelerin ulaşması ile mümkün oluyordu. Peki şimdi? Twitter’da, dünyanın bir
ucunda paylaşılan bir haber, aynı anda dünyanın diğer ucunda okunabiliyor. Zaman, var oluş ve ölümle olan ilişkisini
halen olduğu gibi korusa da iletişim örneğinde olduğu gibi bazı alanlarda anlam
değişimine uğradı. “An, zamanla yarış” gibi kavramları hiç olmadığı kadar çok
kullanır olduk.
Bu olgular,
toplumsal yapımızda olduğu kadar iş dünyasında da bir çok değişikliklere yol
açtı. Kullandığımız araçlar bizleri, firmalarımızı değiştirdi. Daha önce
bazılarımız için büyük sorun olan bazı olgular sorun olmaktan çıktı, avantaja
döndü. Eskiden aynı yerleşim yerinde bile haberleşmek için bazen saatlerce
beklememiz gerekiyorken, bugün yurtdışında yaşayan biriyle anında, üstelik çok
ekonomik araçlarla konuşabiliyoruz.
İletişimdeki
bu değişim, haberlerin yayılmasındaki bu hız, haberlere konu olan kişileri veya
firmaları doğrudan etkiler hale geldi. Hakkında olumlu haber çıkan bir firmanın
hisseleri veya ürünleri bir anda firmanın beklenmedik bir şekilde büyümesine
zemin hazırlıyorken, olumsuz bir habere konu olan bir firma milyarlarca lira
kaybedebiliyor. Bununla birey olarak baş etmek, yani bireysel olarak
hakkımızdaki haberleri yönetmek kısmen kolayken, firmalar ve kurumlar için bu
kolay bir olay değildir. Uluslararası
bir firmanın, ürettiği mallardan biri hakkında olumsuz bir haber çıktığını
düşünün. Bu haber kısa bir sürede, bir taşın durgun bir suda sebep olduğu halka
gibi gittikçe büyüyerek bütün suyu kaplayacaktır. Bu nedenle, iletişimin bu
boyutunun yönetilmesi, özellikle firmalar için önem verilmesi gereken bir
alandır.
İtibar
yönetimi olarak da adlandırılabilecek bu konu, firmanın paydaşları nezdinde
sahip olduğu algı olarak da tanımlanabilir. Bu algı, zamanla firmanın ürettiği
mal ve hizmet kalitesi gibi faaliyet alanları ile sosyal sorumluluk projeleri,
sürdürülebilirlik projeleri, insan kaynakları politikası gibi birçok alandan
etkilenmektedir. Olumlu bir itibar, firmalar için birçok açıdan önemlidir. Güçlü
bir itibar, firmaya daha büyük bir pazar payı, ucuz kredi bulma, çalışanlar
için çekim merkezi olma gibi açılardan değer katar.
Olumlu
bir itibar, zaman içinde, firmanın ürettiği mal ve/veya hizmetlerin kalitesi
ile sağlandığı için, firmanın yapısı, itibar üzerinde doğrudan etkiye sahiptir.
Bir firmanın yönetimdeki şeffaflık, paydaşlarına karşı takındığı hesap verebilirlik
gibi kurumsal yönetim ilkeleri, firmanın itibarını paydaşlar nezdinde arttıran
uygulamalardır.
Tüketiciler,
genel olarak bütün kurumlara, özel olarak ise firmalara karşı kendini korumak
isteme güdüsüne sahiptir. Bu nedenle, firmanın her ne kadar olumlu bir itibarı
bulunsa da, bu firma hakkında çıkacak olumsuz bir haber veya yanlış dedikodu,
olumlu algıyı bozacaktır. Atalarımızın dediği gibi, nemlenen bir duvar gibi
asla etkisini kaybetmeyecektir. Bu nedenle oluşacak olumsuz bir itibarın
değiştirilmesi son derece zordur. Hâlbuki olumlu bir imajın bozulması ise çok
kolaydır.
Olumsuz
bir itibarın firmaya kaybettireceğini yıllar önce Robert Bosch “İnsanların
güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim” sözü ile özetleyebiliriz.
İtibarın
sahip olduğu bu özellikler, firmaların, kurumsal yapıları, sektörleri, pazar
payları gibi özgül şartlarını dikkate alarak nevi şahıslarına münhasır bir
itibar yönetimini belirlemelerini ve bunu uygulamalarını gerekli kılmaktadır.
İtibar yönetimi, sadece anlık değil, geleceğe de odaklanmalı, kurumsal yapıda
bütün süreçler tarafından kabul görmelidir. Bu da sadece mevcut şartları değil, firmanın
stratejisiyle de paralel bir strateji geliştirmesini gerekli kılmaktadır.
Oluşturulacak
strateji, olumlu bir itibara sahip olmak kadar, bu itibarın korunmasını da
amaçlamalıdır. Yıllar boyunca, büyük bir özveri ile kazanılan itibar, bir
çalışanın ufak bir yanlışı ile derin bir yara alabilir. Bu nedenle, itibarın
korunması, özel önlemlerle güvenceye alınması gereken bir alandır.
İtibarın
sağlanması, sağlanan itibarın korunması öncelikle kurumsal yapıyla yakından
ilgilidir. Kurumsal olarak iyi yönetilemeyen, politika ve düzenlemeleri
bakımından şeffaf olmayan, paydaşların beklentilerini karşılamayan bir firmanın
piyasada güçlü bir itibara sahip olması; güçlü bir kurumsal yapıya sahipken, olumsuz yönde değişen bir yönetim anlayışının
itibarı koruması çok zor olacaktır.
İtibar
bir algı, oluşan algı ise gerçekliktir. Bu gerçeklik firmaların sahip olduğu
olumlu bir güç veya firmaya karşı oluşan bir güçtür. Bu gerçeklik ancak
kurumsal bir yapıda uzun vadeli yapıcı bir özellik kazanır.
İtibarın
kurumsal bir yapı gerektirmesi, kurumsal bir yapının olmazsa olmaz
koşullarından biri olan iç denetimin bu konudaki stratejik rolünün de
tartışılmasını gerekli kılmaktadır. Kurumsal yönetimin sigortası olarak kabul
edilen iç denetimin, firmanın sürekliliği ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasında
önemli olan itibarın korunması ve yönetilmesinde hayati bir rolü bulunmaktadır.
İç
denetim, “güvenilir bir danışman” olarak itibarın oluşması ve firmanın
yapısında sağlam bir yer bulmasında kritik bir öneme sahiptir. İç denetim, kurumsal yönetim, risk yönetimi
ve iç kontrol sistemini değerlendirip, bunların geliştirilmesine katkı
sunarken, firmanın paydaşlar ve tüketiciler tarafından itibar kazanmasını sağlayıp,
sahip olunan itibarın korunması ve karşılaşabilecek riskler konusunda da bir
erken uyarı işlevi görür.
İtibarın
karmaşık birçok değişkene bağlı sübjektif bir algı olduğu belirtilir. Bu kadar
karmaşık bir alanın yönetilmesi, iç denetim gibi hem yönetim için stratejik bir
çözüm ortağı hem de bütün süreçleri gözden geçirebilme şansı olan bir faaliyetle
güvence altına alınabilecektir.
Kurumsal
itibarınızın yönetilmesinde tedbirli bir yönetici olarak dikkat edeceğiniz özen
gereği kurum içi dostunuz iç denetimin sesine de kulak vermek kurumsal
geleceğinize değer katacaktır. Bu ses, kurumunuzun en kırılgan sermayesi olan
itibarınızın korunmasında size güvence verecektir.
İtibar
konusunda dünyanın önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Charles Formbrun, yıllar
önce ülkemizde katıldığı bir konferansta yaptığı konuşmasında itibarın mıknatıs
gibi olduğunu, eğer itibarınız iyiyse, en iyi elemanların sizde çalışmak için
yarışacağını, tüketicinin sizin ürünlerinizi tüketmek isteyeceğini,
yatırımcıların size yatırım yapacağını, medyanın ön yargısız olarak size yaklaşacağını
ve kamuoyunda olumlu algılanmanızın artacağını, finansal analistlerin de sizi
analiz ederken daha az şüpheci olacaklarını ifade etmiştir.
İletişim
çağının kırılgan sermayesi olarak nitelendirdiğimiz itibar, aynı zamanda bir
mıknatıs gibi çekim gücüne sahip olmasıyla kurumsal geleceğimiz için özen
göstererek korumamız gereken bir değerimizdir.
Kurumlarda
toplumlar gibi değerleri ile yaşarlar !...
Ali Kamil Uzun, CPA, CFE, MA, CRMA, CAC
Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu
Başkanı
Yorumlar