BAYRAMLARI ANLAMAK


Şenay’ın çok bilinen, içimizi hoş eden şarkısı vardır, hani “hayat bayram olsa”  ifadesinin geçtiği. Kardeşlikten, iyilik yapmanın erdeminden, ele ele tutuşmaktan bahseden bu şarkıda, en güzel duygular, bayram olması arzulanan bir hayat olarak vurgulanır.   

Peki, nedir “bayram” sözcüğüne bu “güzel” anlamı yükleyen?  

Bayramların kim olursak olalım; yaşımız, sosyal statümüz, ekonomik durumumuz gibi farklılıklarımız ne olursa olsun bizler için özel bir anlamı var. Bunun şüphesiz psikolojik, psikiyatrik, sosyolojik, tarihi ve başka farklı boyutları derinlemesine incelenebilir, bu konuda geniş araştırmalar yapılabilir. Ancak bu köşede derin tartışmalara girmeden bayramların kendi yaşamımdaki anlamını, bana neler hissettirdiğini; içinde bulunduğumuz durumun bende yarattığı duygularla birlikte ele alacağım. 

Çocukluğun özleminden gelecek umuduna 

Bayramlarda büyüklerimizin “nerede o eski bayramlar” temalı sohbetlerinde daha çok  çocukluk dönemine dair paylaşımlarını dinleriz. Alınan yeni elbiseler, yastık altında saklanan bayramlık ayakkabılar, harçlıklar, mahalle arkadaşlarıyla oynanan oyunlar anlatılır. Bu anılar bir yanıyla bizi geçmişe, geçmişin geleneklerine götürürken, diğer yandan dönemin genel sosyolojik yapısı hakkında da birbirinden değerli veriler sunar. Bu nedenle büyüklerin bayram anılarının dikkatle dinlenmesi gerektiğini düşünürüm. 

Benim de eski bayramlarla ilgili benzer anılarım bulunuyor. Bu anılar bana rahmetli anne ve babam ile şimdi uzakta yaşayan kız kardeşimle geçirdiğim güzel günleri hatırlatırken, beni aynı zamanda çocukluğumun saf ve temiz günlerine de götürüyor. Yaşamın bütün dönemlerinin ayrı güzellikleri bulunsa da çocukluk döneminin özel bir anlamı bulunuyor.  

Yaş aldıkça, yaşam değiştikçe, değişimin etkisi bayramları da etkiledi. Eskiden ailelerin bir araya gelmesi, aile büyüklerinin ve uzaktaki yakınların ziyaret edilmesi gibi geleneklerle kutlanan bayramlar, bugün özellikle büyük şehirlerde artık birer tatil ve dinlenme dönemi olarak değerlendiriliyor. Çoğumuz aylar öncesinden bayram planları yaparak yurt dışına veya yurt içindeki tatil yörelerine akın ediyoruz. Böylece az da olsa “kafamızı dinleme” şansımız oluyor. Dostlarımızla, arkadaşlarımızla bayramlaşmamızı ise telefonlarla yapıyoruz. Bunun da ötesine geçerek “mobil” davranışlar olarak nitelendirilebilen ortak bayram elektronik posta mesajları, sms gibi yöntemleri kullanarak bayram mesajlarımızı, kutlama dileklerimizi sevdiklerimizle paylaşıyoruz.  

Teknolojik değişim, alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Kullandığımız araçlar, paylaşım yöntemlerimiz de bundan payını aldı. Sosyal yaşamı hareketlendiren, iletişimin dilini değiştiren gelişmeler, her yerden erişimin olduğu mobil iletişim imkanları yarattı. Bayramlaşmaların, bayram kutlamalarının da bu değişimden etkilenmemesi düşünülemez. Önemli olan araçlardan, yöntemlerden ziyade bayramlarda hissedilen ve hissettirilen duyguların değişmemesidir. 

Bir araya gelme, birlikte yemek yeme ortamları yaratan eski bayramların aksine, şimdiki bayramlar yaşadığımız ortamdan uzaklaşma, tatil yapma işlevi görürken; bayramlaşma törenleri de dönemin ruhuna uygun olarak telefonlar veya kısa mesajlar şeklinde yapılıyor. Bu da gösteriyor ki kuşak farklılıklarını vurgulamak için kullandığımız “mobil” olma aslında herkesi etkilemiş oluyor. Bu açıdan bütün kuşaklar mobil kuşak kümesi altında bir araya geliyor. 

Ben şahsen, değişimin pozitif ruhuna inansam da nerede olursak olalım; ister yurt içinde ister yurtdışında bayram gibi özel günlerin en azından telefon edilerek kutlanması gerektiğini; güzel dileklerin harflerin cansız şekilleri ile değil, sesin duygusal tonlarıyla yapılmasını önemsiyor, kendi hayatımda bunu uyguluyorum. 

Eski bayramlardan bahsediyoruz. Gelecek bayramları da konuşmamız gerekecek. Değişimin bayramların kutlama yöntemlerini nasıl etkileyeceğini bilemiyoruz. Ancak şurası kesin ki bayramlar, bize sevdiklerimizi hatırlatan, onlarla konuşma ihtiyacı hissettiğimiz; ruh halimiz ne olursa olsun güzellikleri paylaştığımız özel günlerdir. Öyle de kalacaktır. Şenay’ın dediği gibi “bayram gibi bir hayat” olur mu? Böyle bir yaşamı inşa etmek ne kadar mümkün olabilir? Bu sorulara cevap vermek, yaşamın dinamik ruhunda bunu kestirmek zor. Ancak bayram duygularının, o gün hissedilen ruh halinin, mutlulukları paylaşmanın sadece bir günle sınırlı olmaması, yani hayatın bayram olması hepimizin ortak isteğidir.  

Yukarıdaki kısaca değindiğim, dini bayram ritüelleri yanında bizler için aynı derecede önemli olan milli bayramlarımız da bulunuyor. Milli egemenliğimizi kutladığımız 23 Nisan, Kurtuluş Savaşımızın başlangıcını kutladığımız 19 Mayıs ve bu mücadeleyi zaferle bitirmemizin bayramı 30 Ağustos ile Cumhuriyetimizin ilanını kutladığımız 29 Ekim başlıca resmi bayramlarımızdır. 

Ramazan ve kurban bayramlarını nasıl anlamına uygun bir şekilde kutluyorsak, milli bayramları da ruhuna uygun olarak kutlamamız gerekiyor. Geleneklerimize baktığımızda, dini bayramların nasıl kutlanma ritüelleri varsa milli bayramların da kendine özel ritüelleri bulunduğunu görüyoruz. 

Bu milli bayramlardan biri, içinde bulunduğumuz ayın sonlarında kutlanacak olan 29 Ekim’dir. Yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günü olan 29 Ekim, bir günlük resmi tatilin dışında, anlaşılarak kutlanması gereken özel bir günü ifade ediyor. Birinci dünya savaşı sonunda işgal edilen bir devletin kurtuluşunu muştulayan bugünün anlaşılarak kutlanması; o günün ruhunun yaşatılarak devamı için gereklidir. Bu durum hiç şüphesiz diğer milli bayramlar için de geçerlidir.  

Gelecek için bayramları anlamak 

Kendi yaşam geleneğimde, milli bayramlara yaklaşırken tatil planları yapmanın yanında, bayramları kutlamamıza vesile olan günleri düşünerek, bu günleri anlamaya çalışırım. Örneğin 28 Ekim 1923’te neler oldu? 27 Ekim’de; 1 Ekim’de? Bunları okumak, araştırmak, düşünmek, duygusal dünyama farklı bir anlam katarken,  bunu yapmak, atalarımızdan miras olarak gördüğüm bu güzel toprakların değerini bilmeme de vesile oluyor. 

Bu sene yine 29 Ekim’de, 28 Ekim 1923’ü düşüneceğim. Devrin şartlarını, Cumhuriyet’in hangi şartlarda ilan edildiğini; Cumhuriyetimizin kurucusunu, o gün yaşadığı ve bir ulusa yaşattığı heyecanını, Cumhuriyetin anlamını, gelecek günleri düşünerek anlamaya çalışacağım.

Milli bayramları kutlamanın temelinde, bu bayramların anlaşılmasının gerekliliği olduğunu düşünüyorum. Çünkü her biri büyük bir başarıyı, atılan büyük bir adımı ifade ediyor. Dönemin şartlarını düşündüğümüzde; 23 Nisan 1920’de TBMM’nin hangi zorluklarla toplandığını ya da 30 Ağustos zaferinin hangi şartlarda kazanıldığını anlamamız, bu bayramları kutlamamızın en önemli töreni olacaktır. Geleceğe güvenle bakmamız, bu bayramları bizlere armağan eden o aziz neslin de anlaşılmasını, o günkü ruhun yaşatılmasını sağlayacaktır. Bugün, birçok devletin zaman zaman yaşadığı çeşitli sıkıntıları yaşıyor olabiliriz. Bireylerin yaşantısında olduğu gibi toplumların ve devletlerin de tarihlerinde buhranlar olabilir. Önemli olan, bu buhranlar karşısında vaz geçmek değil, sorunların üstesinden gelerek geleceğe bakabilmektir. Atalarımız, çok daha zor şartlarda mücadele ederek bize bugünleri ve dönemin şartlarını anlayarak kazanılan zaferleri kutlamamız için de milli bayramları armağan etmişler. Bu nedenle milli bayramlarda bu ruhu anlamalı, bu ruha uygun bir umutla geleceğe bakabilmeliyiz. 

Sonbahar, iki farklı bayramla başladı. Biri sosyal yaşantımızı anlamlı kılan Kurban bayramı, diğeri Cumhuriyetimizin kuruluşunun yıl dönümü olan Cumhuriyet bayramı. Biri sosyal yaşantımızın; dostluklarımız, akrabalıklarımız için anlamlı bir gün; diğeri aydınlık geleceğimizin, bizi en mutlu edecek siyasal rejimin ilan edildiği gün. Biri içimizdeki sıcaklığı, dostlukları paylaştığımız; diğeri bizi gururlandıran, göğsümüzü kabartan gün. İki farklı bayram, iki farklı duygu.  

Şenay’ın dizeleri kuşaktan kuşağa geçecek. Yaşamın bir bayram olmasını, geçmiş bayramların hoş sedası, gelecek bayramların umudu ile dileyeceğiz.  Bu iki farklı bayramı kutlarken yaşamın olağan akıntısı birkaç gün de olsa hız kesecek, dinginleşecek. Bu iki bayramın sadece ülkemiz için değil, bütün insanlık için “bayram” olmasını dileyecek; hangi yöntemlerle bayramlaşarak bayramlaşalım; bayramı nasıl değerlendirirsek değerlendirelim, zihinlerimizde, kalplerimizde hep bu güzel dileklerimiz olacak. İnanıyorum ki zamanın ruhunda var olan umut, zihinlerimizdeki güzel dileklerle birleşerek, bizi daha yaşanılır, barış dolu, kardeşçe yaşadığımız bir geleceğe taşıyacak.   

 

Ali Kamil UZUN, CPA, CFE, MA, CRMA, CAC 

Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu Başkanı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoş geldin yeni yaşım!..

SAWYER'S İç Denetçiler için Rehber Kitabının Türkçe Çevirisi Üzerine...

Tercihlerimizde iç sesimize kulak vermek…